
ASRİ DEVİRLERDEN DEVRİLEN ‘ASRİLİK’
Çocukluğumuzun Adanasında hemen her gün karşılaştığımız terimlerin başındaydı “Asrilik”. Asri Sinema vardı, Asri Berber vardı, Asri Terzi , Asri Tuhafiyeci, Asri Mileci, Asri Bakkal, Asri Paçacı, Asri Salata vardı…Asri yaşam, asri kıyafet, asri davranış ve daha bir çok asrileşmiş kavram konuları içinde geçti çocukluk ve gençlik yıllarımız.
Beni en çok Asri Dondurma ilgilendirirdi. Temiz çöp üzerinde, suya dayanıklı kağıt sargılı, yuvarlak, yaklaşık 2 santim çap ve 10 santim boyunda dondurma. Yazın birkaç haftasını halamların Mahfesığmaz Sekizinci Durağındaki bağlarında geçirirdim. Asri Dondurmacı buraya kadar gelirdi ve daha uzaklardayken duyardım sesini. Halamın, daha ben istemeden hazırladığı beş kuruşu kapmamla yola koşmam bir olurdu. Çikolatalısı, sütlüsü, limonlusu, vişnelisi… Hepsi de birbirinden nefisti. Bildiğimiz kaymaklıdan katı, sonradan üretilen eskimodan yumuşaktı. Yerken dişleri kamaştırmaz, dil üstünde yavaşça erirdi. Dedik ya, adı üstünde; asri dondurma…
Asır sözcüğünün üç temel anlamı var: Yüz yıllık süre bir, İkindi iki, ve Çağ-zaman, üç… Asri, üçüncü anlamının çocuğudur. Erkek çocuk mu, kız çocuk mu bilemem ama sanırım kızıdır. Çünkü çocukluğumuzda “Asri” dedikleri kişiler daha çok, hatta en çok Avrupai kılık-kıyafeti ve davranışlarıyla öne çıkan kadınlardı. Asır için “Çağ” demiştik ya, Asri de, “Çağdaş” oluyor.
Ulu Önder Atatürk hedef olarak “Medeniyet ufkunda bir güneş gibi doğmayı” göstermişti. Bunun yolu da yaşamın her alanında çağdaşlaşmaktan, yani, asrileşmekten geçerdi. Daha da yani, ilimle, bilimle, teknolojiyle, üretimle, kılık-kıyafetle, davranışlarla, sosyal ilişkilerle toplumu ileri götürmek zorunluydu. Atatürk’ten sonra da onlarca yıl ilkeler değişmedi. Günümüz teknolojisiyle kolayca yapılabilen demir yolu, kara yolu, fabrikalar o yokluk-yoksulluk yıllarında tasavvurların çok ötesinde maliyet ve emek ve olağanüstü başarı demekti. Dozer, grayder , para-pul hak getire… Dağı-taşı parçalamanın, kumu-kireci karmanın tek yolu omuz zoruna dayalıydı. Yaptılar.
Kılık kıyafet düzeldi. Sanat ve Sanatçı kavramları değer kazandı. Eğitim niteliği yüksek okullar açıldı. Türkiye’miz Medeniyet Ufkunda Güneş olmanın yolunu tutmuş, hatta şafak düzeyine erişmişti.
Aradan yıllar, köprünün altından sular geçti “Yahu…” dedim, kendi kendime, “Asrilik devri yoksa devrildi mi?”
Şükürler olsun ki, Asri Mezarlık, yatık rahmetlilerle dimdik ayakta duruyor.