DOLAR36,6671% 0.15
EURO39,9404% 0.26
STERLIN47,4581% 0.04
FRANG41,4318% -0.19
ALTIN3.518,88% 0,02
BITCOIN84.900,005.137
Nurettin ÇelmeoğluTÜM YAZILARI

HAŞA MİN HUZUR

Yayınlanma Tarihi :

HAŞA MİN HUZUR

Bazıları günümüzde de kullanılıyor ama eskiden çok daha fazla duyardık. Nezaketi veya karşısındakine saygıyı vurgulamak için söylenen “kenar süsü” gibi cümleciklerdi bunlar. Herkes başvurmasa da, kullananlar hiç de az değildi.

En çok “Haşa min huzur” duyulurdu; toplulukta bulunanları, veya konuşulan kişiyi  tenzih etmek için söylenirdi. Tenzih, ilginin, ilişkinin dışında tutmak, kötülük veya eksiklikten uzak saymak anlamındadır. Diyelim ki “Orada eşek vardı” veya “Altını kirletti” gibi bir şey söyleyecek, önce “Haşa min huzur” çekmezse kabalık olurdu. Bazıları tam söyleyemez, “haşamınzır” olarak ifade ederdi. Doğrusunu isterseniz haşamınzır nur-nimet sayılabilirdi; pek çok meraklısının da “Aşamınzırt” dediğine tanıklığım vardır.

Konu, rahatsızlık, hastalık veya namussuzluksa, anlatıma “Burdan ırak olsun” demeden başlanmazdı. Sanki, aksi takdirde hastalık bulaşacak veya muhatap namussuz sayılacakmış gibi. Mide – barsak rahatsızlığında, mesela kusmak veya karnı gitmek, yani ishal gibi anlatımın başına da “Yüzünüze güller suyu” getirilmesi gerekirdi. Yoksa, Allah korusun, karşıdaki berbat duruma düşebilirmiş gibi yani.

“Şeytan kulağına kurşun” genelde herkesin başvurduğu urasa sayılabilir. Urasa, kötülüğü, felaketi önlemek için yapılan işaret veya şekildir. Şehirler, rölyef şeklinde belli yerlere koymuşlardır. Adana Taşköprüdeki aslan kabartması, eskiden ovamızda çok olan aslanlara karşı önlemdi örneğin. Günümüzde de başvuran çoktur. Bir iyiliği, güzelliği, mutluluğu şeytana kurban etmemek için sarf edilmezse, lanet şeytan hemen el atıp her şeyi alt-üst edebilir. Mel’un, kulağına kurşun gelmesinden ürküyor olmalı ki, bu sözü duyunca fırlayıp uzaklaşıyor.

Benden hayli yaşlı, çok sevdiğim ağabeylerden biri önceki akşamı anlatırken, “Yengen, elinin artığı kuru fasulye yapmıştı. Sermet Bey de severmiş. Senden iyi olmasın, severim de kendini. Sohbet tam senlikti. Başın gerekti.” diyerek girmişti lafa. Yediği yemeği överken, bir yandan da elimin artığı olacak kadar aşağılıyor, yahut da yediklerimi göklere çıkararak onur veriyordu. Sermet Bey’in iyi ama benim kadar iyi olamayacağını ifade etmesi de nezaket gereğiydi. “Başın gerekti” derken de, eksikliğimi, olsaydım her şeyin daha güzel olacağını anlatmak istemişti.

Yeni tanıştığım biriyle, takip ettiğimiz işten dolayı üst üste buluşuyorduk. Dikkatimi çekti; sık sık “Dilimi ısırayım” diyordu. Kavramaya çalıştım ve buldum; iyi giden şeyleri anlatırken, nazar değmesin diye ekliyormuş. Daha sarf ederken pürdikkat ağzına bakıyordum. Hiç birinde de dilini ısırmıyor, dediği lafta kalıyordu bence. Yine de kafama takıldı. Denk geldi, peş peşe dilini ısırdığı bir gün külahta dondurma ısmarladım. Yalarken baktım; dili sapasağlamdı. “Nazar değmesin” veya “Maşallah” diyebilirdi. Dilini ısırdıkça, gözümün önüne ısırılmış, kan içinde dil geliyordu ve bundan rahatsız oluyordum.

Bir de kişinin sahip olduğu eli bilekten yok edip bir buçuk milenyum kadar önce vefat etmiş iki mübarek insanın eliyle değiştirmesi vardı. El becerisine bağlı bir işe kalkışırken, besmeleden sonra “El benim elim değil, Ayşe-Fatma anamızın eli” diyenlerle da defalarca karşılaştım. “Peki neden Ayşe-Fatma?” diye sordunuz değil mi? Madem sordunuz, anlatayım. Hazreti Ayşe, Peygamber Efendimizin eşlerinden biridir ve Hazreti Ebubekir’in kızıdır. Hazreti Fatma da, daha ziyade “Fatıma-tül Zehra” şeklinde anılır. Peygamberimizin, ilk eşi Hazreti Hatice’den olma üvey kızıdır ve Hazreti Ali ile evlenmiştir. Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin’in anneleridir.

Başınızı ağrıtmış olmayayım…