
BİR REFİK ŞÖLEN VARDI...
Adana’da basın camiasındaki genç
arkadaşlarımız, Refik Şölen ismini pek bilmezler. Oğlu Hamdi Şölen’i ise, bazı
yeni yetmeler de tanımaz. Hamdi Şölen, Hürriyet Gazetesi Adana matbaasının
sayfa sekreteri idi. Ve o gazetinin eki olan Çukurova ilavesinde, harika mizanpajlara imza atan deneyimli bir
meslektaşımız idi. Yaşı 40’ın üstünde olan meslektaşlarımızın büyük bir bölümü
ise, Hamdi Şölen’i gayet iyi tanırlar.
Günümüzde ise pek çok kişi, kendi
dönemini ezbere bilir ve “Ah, ah neydi o
zamanlar kardeşim.” Diyerek, hayıflanırlar. Ve gençlere ise, aldırmazlar. Önem vermezler. Halbuki kendileri
de, benim gibi geçmişin tozlu raflarında
yerlerini çoktan almışlardır.
*****
Neyse
lafı fazla uzatmayayım. Refik Şölen’den, daha önceki yazılarımın birinde ise, şöyle söz etmiştim:
“Yaş
olarak uygun görülen, rahmetli Refik Şölen’e merhum Çoban Yurtçu’nun istifa-en
ayrılması sonrası, Cemiyet Başkanlığı
önerildi. Ancak Refik abi, “Ben altı ay
için aday olmam” dedi. Başka bir aday aranırken, meslektaşımız Günaydın
Gazetesinin Adana Temsilcisi Kurtar Çakın beni teşvik etti.
“Erdoğan sen niye aday olmuyorsun?
İşi hep yaşlılardan bekliyoruz” dedi. Ve Böylece aday olarak Cemiyet
Başkanı seçildim.” Böylesi önemli bir
olayı da untamam asla mümkün değil.
*****
O zamanlar
Basın İlan Kurumu, yerel gazetelerin tirajlarının 2 bin olmasını mecbur kılardı. Baskı sayısı bu rakamın altında ise, o
gazetelere ilan vermezdi.
Gazetelerin bu baskı sayılarının doğru olup olmadığı da, habersiz olarak matbaalara
baskı saatlerinde controller yapılır, tirajın doğru bildirilip bildirilmediği, kayıt
altına alınırdı.
Aslında bu
kontroller gizliydi. Ancak, gazeteler
bir şekilde ne gün kontrol edilecklerini öğrenirlerdi. Yanlış anmısamıyorsam, komisyon beş kişiden oluşuyordu. Cemiyetten,
Sendikadan ve Basın İlan Kurumun’dan bir, yerel gazetelerden de iki temsilci,
bu komisyonda görevlendirilirdi.
Refik
Şölen o günler de, Çukurova Gazetesi’nin Yazı İşleri Müdürü idi. Aslında da herşeyiydi. İdari İşlerini, Muhasebesini, Yazı
İşleri Müdürlüğünü, Muhabirliğini, hep Refik Şölen yapıyordu. Bir de enterdip denilen
dizgi makinası vardı. Operatörü ise,
hafızam beni yanıltmıyorsa Özkan Gür’
idi.
Bir gün, haber vermeden Çukurova Gazetesine
gittik. Baskı makinası çalışıyor ve
tamamen reklamlardan oluşan, iç sayfalar basılıyordu. Önlü -arkalı 2 bin
rakamını bulunca, makina durdu. Biz de tutanağımızı tuttuk. İmzaladık. Herkes birer nüsha
aldı. Biraz sohbet ettik ve ayrıldık. İşin püf noktasını sonradan öğrendik. Kontrol edilen gazeteler, daha sonra
birinci ve son sayfalarını 500’er adet basıyor, daha önce basılmış olan iki bin
adet ise, ilan sayfaları olup, iç sayfa
olarak dört günde eritiliyordu.
*****
Refik Şölen aynı zamanda çok esprili
biriydi. Hoşsohbetti. Kimseye kızdığını duymadım. Bilmiyorum. Örneğin cemiyette yapılan bir sohbet toplantısında,
eşinin çantasını karıştırırken, kendisine yaptığım bir patavatsızlığa, öyle bir yanıt
verdi ki, bana ders oldu. Toplantıda, Refik Abi eşinin çantasını alıp
karıştırmaya başladı… Ben de “Abi niye
karıştırıyorsun?” diye bir patavatsızlık yaptım. Yanıt ders gibiydi. “Oğlum bu kadar kalabalıkta başka birşey
yapamam. Hem sana ne oluyor?” dedi. Tabi bu bana yetti. Hem utandım. Hem kendime
kızdım. Ve sesimi çıkarmadan, yanlarından ayrıldım. Bu güzel özelliklere ve anılara sahip Refik Şölen’i, bir kere daha rahmet, hasret ve özlemle
anıyorum.
Bu seferlik de bu kadar.
Kalın Sağlıcakla.
Pozantı Gazetesi’nde beni okumaya da
devam edin.
Hüseyin bu yazıyı 1. Sayfadan anonslu nurettin çelmeoğlunun üstüne anonslayılım.

