
ADANA MALI İRİ KEDİLER!
Bildiniz
değil mi; iri kedi deyince,
Adana’mızın aslanından, kaplanından, parsından bahsedeceğiz. Çocukluğumda,
yerel gazetelere düşmüştü haber, “Avcılar
toros dağlarında iki kaplan öldürdü” diye. O yıllarda çobanlar ormana keçi
sokmazlarmış ki, kaplan gelip etiyle, kemiğiyle yok etmesin.
122 YIL ÖNCE
Yöremizi,
1900 – 1901 yılları içinde her yönüyle didik eden Dr. Schaffers isimli meraklı uzman öncelikle kentimizi tarif etmiş:
“Şehir denizden 20 metre yüksektir ve oldukça
sıhhidir (sağlığa uygun). Buranın yazı pek sıcak ve kurak olur, kışları ise can
sıkıcıdır. Aladağ’a nefis bir bakışı olan köprüden geçildikten sonra iki büyük
nehrin meydana getirdiği gerçek Çukurova başlar. Adana’dan 48 kilometre sonra denize
kavuşan Seyhan Nehri ancak KÜÇÜK YELKENLİLERİN SEFERİNE UYGUNDUR. Bunun şehir
içindeki kıyıları güzeldir. Buralarda birçok evler, kahveler, bahçeler ve su
değirmenleri vardır.”
(…) “Ovanın VAHŞİ HAYVANLARI arasında Ceyhan
Nehri deltasında bulunan çalılıklarda sık -sık parslara rastlanır. Yerli halkın
kullandığı ilkel silahlarla bu hayvanların heyecanlı ve çok güç olan avı pek az
yapılmaktadır. Buna karşılık Avrupalılar bu işi büyük bir merakla uyguluyorlar.
Önceki yıllarda İngilizler yatlarıyla sahile gelmişler ve zengin avlarda
bulunmuşlardır. Fakat aralarında bulunan bir lordun pars tarafından
parçalanması üzerine bugün bu ziyaretler durdurulmuştur. Kaplan avı sürek
halinde ve değerli postu için yapılmaktadır. Derileri, yerine ve yaşına göre on
liraya kadar satılmaktadır.”
1385 YIL ÖNCE
Hicret’ten
sadece 16 (638) yıl sonra İslam güçleri bölgemizi yoklamaya başlamıştı. Hemen
her yıl düzenli seferlerle buraları tanımak ve uygun yerleşim alanlarında
kalıcı olmak istiyorlardı. O yıllarda, yöre yıkık-dökük bina molozları üstünde
yükselmiş haşmetli ağaçlar ve bitki örtüleriyle kaplıydı. Kentlerde neredeyse
insan yoktu. Nedeni, bir-bir buçuk asır önce art arda gelen depremlerle ilgili
yorumlardı. Çünkü Romalılar 350 yıllık süre içinde sayısız Hristiyan aziz ve azizelerini işkencelerle öldürmüştü.
Halk, depremlerle Allah tarafından atalarının günahlarına bağlı olarak
cezalandırıldıklarını düşünmüş ve çekilmişti. Halife Abdülmelik’in oğlu Abdullah Misis’i alarak buraya bir cami
yaptırdı ve kalesini onartıp 300 savaşçı yerleştirdi. Kısa sürede bu cennet
gibi topraklara aileler de geldi. Tarım ana işleriydi. Fakat yüzelli yıl kadar
insansız kalmış alanlarda tehlikeli aslanlar dolaşıyordu. Çare olarak mandayı
düşündüler. Çünkü manda aslandan korkmaz, sürü halinde değilse, aslan da
mandaya yaklaşmazdı. Toroslarda çok manda vardı fakat zapt edilemeyecek kadar
iri ve güçlüydü. Hindistan’dan 400 baş manda getirerek aslanları denize doğru
gönderebildiler.
1985 YIL KADAR ÖNCESİ
Günümüzdeki
“Çaçaron” sözcüğünün babası olan ünlü Çiçero
Adana’ya Roma Prokonsülü (Yüksek yetkili vali diyelim) olmuştu. Memleketlisi,
yüksek mevki sahibi biri “Bana, arenam
için ünlü Adana kaplanlarından bir miktar yolla” ricasıyla mektup
göndermişti. Çiçero’nun yazdığı karşı mektup bugün literatürde yer almakta. Diyor
ki; “Pek fazla avlandıkları için
sayıları azalmıştır ve avlanmaları çok zor, çok tehlikelidir. Yine de adamlarım
yakalayabilirse, sana göndereceğim.”
2800 YIL KADAR ÖNCE
Karatepe’deki muhteşem kabartmalardan biri, ünlü ve mağrur Kral Asitavada’yı kucağındaki aslan yavrusuyla sofrada göstermekte. Karatepede bulunan çok sayıdaki aslan heykeli de, bu asil ve heybetli hayvanın bölgemizde binlerce yıl yaşam sürdüğünün kanıtı.