BIST 100
11.165,85 -0,15%
DOLAR
41,3044 0,09%
EURO
48,8696 0,20%
GRAM ALTIN
4.858,44 0,03%
FAİZ
39,71 0,18%
GÜMÜŞ GRAM
55,40 0,13%
BITCOIN
116.315,00 0,57%
GBP/TRY
56,3498 0,15%
EUR/USD
1,1828 0,13%
BRENT
67,83 -0,18%
ÇEYREK ALTIN
7.943,56 0,03%
Adana Parçalı Az Bulutlu
Adana hava durumu
25 °

ALAMET-İ FARİKA’DAN TEE HORUZLU ŞEKERE!

Ekran Resmi 2023-04-05 18.19.04

ALAMET-İ FARİKA’DAN TEE HORUZLU ŞEKERE!

Okumayı
yeni yeni söktüğüm zamanlardı. “Yıl?” derseniz, sanırım 1953, belki
1954… Babam henüz yaşını tamamlamışken dedemin şehit haberi gelmiş. Savaş
yılları… Yokluk, yoksulluk kasıp
kavururken
babaannem dört küçük çocuğuyla çetin mi çetin yaşam savaşı
vermek zorunda…

Babam
yıllarca ayakkabısı olan çocuklara imrenmiş. O çok sıkıntılı günlerden hıncını almak istercesine, bize
bereket-bolluk yaşamı için titizlenirdi. Pantolon mu dikilecek; Yağcami karşı
köşesindeki Simon’dan ithal kumaş
beğenilir, aynı sokağın diğer ucundaki Terzi
Naci’
ye gidilirdi. Naci Amca, Adana zenginlerinin terzisiydi. Pantolonu
bile provasız dikmezdi.

Ayakkabılarımı
da, Ermeni Ustasından işin tüm sırlarını öğrenmiş ve artık mesleği değiştirmiş
olan amcam mağaza mağaza dolaşarak alır, ya da beğenmez, özel üretim
yaptırırdı. “Bacak kadar sabi” için böylesine masraf yapan babamın
çocukları uğruna yaptığı israf, başta halalarım olmak üzere, tanıdıklar
tarafından hayretle karşılanırdı.

ALÂMET-İ FARİKASI…

Pahalı
ayakkabının sık-sık boyatılmasını da emretmişti babam. Haftada iki kez, Yugoslav Göçmeni boyacıma uğramak
zorundaydım. Çoraplarımı korumak için topuk yanlarına oyun kâğıdı sokuşturup
iki fırça kullanarak toz almasıyla başlardı gösterisi. Sahte sünger sanırım
icat edilmemişti ki, doğal süngerle
sürerdi boyayı. Fırçanın tahtasını boya sandığına vurunca çıkan “Tık!” sesi, “Ayak değiştir…” anlamındaydı.
İki papuç da boyandıktan sonra uzun uzun fırçalanır, birinci tur parlaklık
kazandırılırdı. Artık sıra cilâya gelmiş olurdu. Tenekeden yapılmış yuvarlak,
bir-birbuçuk santim kalınlığındaki kutunun kapağını açınca, ortası çukurlaşmış,
yeşilimsi bej renkli, koyu kıvamlı krem gibi cilâ çıkardı ortaya.

Boyacım,
mendil büyüklüğünde, orası burası parlak boyalı bezi işaret ve orta parmağına
gergince sarıp başlardı cilâ vurmaya. Her tık’la ayak değiştirtir, bir fırça,
ardında bir cilâ daha, derken kadifeyle öyle bir parlatırdı ki, hani, bakınca suratımı göreceğim gibi
gelirdi bana… İşini çok iyi yaptığı için olmalı, boyacıyı hep sanatçı gibi
değerlendirirdim. Zaten orta okuldan sonra her türlü malzemeyi alıp kendi
papuçlarımı kendim boyamaya başladım.

BURAYA NEREDEN GELDİK?

Cilâ
kutusunun ortasında deniz feneri resmi vardı. Üst yarısında “Alâmet-i Farikası” yazılıydı. Alt
yarısında da, “Nuri Leflef Kundura Cilâsı” ifadesi yer alıyordu. İşte ben o “Alâmet-i Farika” ifadesinin yanlış
yazıldığını, aslında “İmalâtı Fabrika”
veya daha da doğru olarak “Fabrika İmalâtı”
olması gerektiğini düşünürdüm. Çünkü o yıllarda bir fabrika ürünleri, bir de el
ürünleri olurdu. Örneğin, eritilmiş şeker rastgele oyulmuş tahta kalıptan tüyleri
yolunmuş horoza azıcık benzer şekilde çıkarılır, ince tüple de içine üflenerek
şişirilirdi. Buna bir de kargı dilimi sap takılınca olurdu horozlu şeker.  Satılırken de “Horozlu” değil, “Horuzlu” olurdu. Mahallemizin Topal Ali’si de tahta-çember-boya
kullanarak çocuklara oyuncaklar falan yapardı. Bunlar, fabrika işi değildi.

Peki
ya kardeşim, şuna doğru dürüst “Fabrika
İmalâtı”
demek varken ne diye “Alâmet-i Farika” yazarlar, bir türlü
anlamazdım. O yaşta ve o yıllarda ben ne bilirim bunun “Benzerlerinden ayırmak için işaret” anlamına geldiğini. Hani şimdi
bu da alafrangalaşıp logo veya amblem oldu ya, işte  bu da geçmişin “Alâmet-i Farikası” oluyor.

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için kuralları kabul etmelisiniz.
Yeni bir yorum göndermek için 60 saniye beklemelisiniz.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?