
“CUMHURİYET”İ SİNDİRMİŞ KUŞAĞIN TEMSİLCİLERİYİZ
Bilirsiniz; biz Adanalılar sadece kışın halı sereriz. Sülâemizde
de halılar 19 Mayıs ertesi toplanır, Cumhuriyet Bayramı’ndan bir-iki gün önce
serilirdi. Atatürk hayranı annem, uzun süre 29 Ekim yerine 29 Teşrin-i Sani demeyi sürdürmüş, yıllar sonra bizden gelen
uyarılarla Ekim’e dönmüştü. Rahmetli, Cumhuriyet
Bayramını derlenmiş, toparlanmış, halıları serilmiş, minderleri kılıflanmış,
nadide el-işi süslemeli perdeleri takılmış evle karşılamaya çok özen gösterirdi.
Ulusal Bayramlar içinde en çok Cumhuriyet Bayramını
önemserdi. Ne yapar, eder, aile büyüklerinden birine emaneten bayram yerine
gönderirdi beni. Yol boyunca, ayrıcalıksız, her dükkânın, her mağazanın mutlaka
astığı bayrağa dokunmak, apayrı mutluluk verirdi bana. Caddelerimiz,
sokaklarımız gelincik tarlasına benzerdi o yıllarda.
Çocukluğumun Adana’sında bu en büyük Bayram Atatürk
Caddesi’nde kutlanırdı. Dörtyol’dan tutunuz, Atatürk Parkı’nın 300 metre
dolaylarında Kuzey’ine kadar, caddenin
iki tarafı mahşeri anımsatan heyecanlı
insan topluluğu ile hınca -hınç dolardı. Abartısız bir ifade ile, en az 30 bin Adanalı bu törenlere
katılırdı. Bugünkü nüfusla oranlayacak
olursak, yaklaşık 500 bin Adanalı demek.
Halbuki, son yıllarda gerçek katılım ne kadar; taş çatlasa 4 bin var,
yok. Katılımcıların önemli bir bölüğü protokole mensup zevat, eşleri ve yakınları. Bir de törene katılmakta olan
bir avuç çocuğun yakınları.
Cumhuriyetin hür teşebbüs, eğitim ve üretime verdiği önem
kilometrelerce uzanan halk topluluğu içinde okulların, sanayi tesislerinin traktör
römorkuna konmuş çiçeklerle süslü maketleri, tarım ürünlerini taşıyan
araçlardan özel giysili genç kızlarımızın izleyicilere attığı meyveler, Kurtuluş
Savaşına katılmış İstiklal Madalyalı Gaziler ve nihayet ordumuzun tanklar,
toplar ve cemselerle yaptığı geçitler… Gururla izler, güven dolardık. Atatürk’e
minnetimiz derecelerle yükselirdi. Geleceğin bizim olduğuna inanırdık.
Adana’daki tüm caddelerde, her biri sanat eseri denilecek
güzellikte taklar olurdu. Bunların yüzey bordürlerine sıralanmış yüzlerce ampül
de, ilk akşamdan sabahın ilk ışıklarına kadar yanardı. Hele askerimizin Marşlar
söyleyerek yaptığı fener alayları, öyle derin heyecan ve duygu yoğunluğu
yaratırdı ki, babaannemin gözleri dolardı.
Üzülüyorum… Çocuklarımız, gençlerimiz Cumhuriyet’i
tanımıyor. Sorsanız, “Tatil” derler.
Eskiden beri “İkinci
Cumhuriyet” ifadesinden nefret ederim. 27 Mayıs ihtilalcileri bunu o kadar
çok istismar etti ki, Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyet adeta geri
planda kaldı.
Bu ara değerli okurlarım için Cumhuriyet’in ülkemize neler
getirdiğini inceliyorum. Zerre kadar abartmadan ifade etmek gerekirse, 19
Mayıs’tan Cumhuriyet’e kadar geçen süreç mucizelerle doludur. Ancak, Cumhuriyet’ten sonra yapılanlar,
mucizelerin çok, ama pek çok ötelerine uzanır. O günün koşullarında
değerlendirildiğinde, gerçekten inanılmaz başarılar sergilendiği derhal
anlaşılıyor.
İnsanlık Alemi’nin Atatürk’ü “100 Yılın Devlet Adamı” olarak seçmesi asla rastlantı değil, ciddi
bir analizler serisinin sonucu olmalı.
Cumhuriyeti kuran kahramanları, bugün aşağılamaya çalışan
izan yoksunlarını yakından inceleyince, bir gerçek ortaya çıkıyor; bunların
çoğunluğu, lâik yönetimden şikâyetçi. Bir kısmı da “taaddüd-ü zevcat” (Çok eşlilik) hayal ediyor. Gerçi buna hala
hayal denilebilir mi, kuşkuluyum. Çünkü yakın bir geçmişte Resmi Nikâh
öncesinde İmam Nikâhı kıyılmasına izin çıktı.
Bize gelince, biz de Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılmamakla
bunlara esaslı destek veriyoruz vesselam!..
DİP NOT
Gazetemizdeki yazıları ile, büyük bir okur kitlesine sahip
olmaya başlayan Araştırmacı -Yazar Nurettin Çelmeoğlu, Gazetemizde yayınlanan ve
yayınlanacak olan yazılarını, kendisine gelen yoğun talepler üzerine kitaplaştırma
hazırlıklarına başladı.