
ERKEK LİSESİNDE YALNIZ ERKEK ÖĞRENCİ OLURDU
Adana
Erkek Lisesi’ne 1961’de yazıldım. LGS henüz icat edilmemişti. Dileyen dilediği
mektebe gidebiliyordu. Erkek Lisesi
erkeklere, Kız Lisesi de kızlara eğitim vermekteydi. Ayrıca Sanat Okulu,
İmam Hatip ve Ticaret Liseleri de vardı. Ağırlık, büyük farkla Erkek
Lisesindeydi. İstanbul Teknik Üniversitesi’ne en çok öğrenci veren liselerden
biriydi okulumuz.
ÖĞRETMENLERİMİZ
Sadece
son sınıf hocalarımızdan bahsedeceğim. Fizikte
Havuç (Abdullah Necâti Baycan),
Matematik ve Astronomide TABUT (Hasan Bey), Kimyada TURP (Şeref Okutan) Edebiyatta Mehmet
Ali Gül, Coğrafya’da Zekiye Hanım,
Tarihte SARI AVRAT (Anne şefkati gösteren çok tatlı hocamızın
adını unutmuşum), İngilizcede Mehmet
Güner Berkant isim yapmış hocalarımızdı. En sevilen hocamız rahmetli
Havuç’tu. İşlediği her konunun ardına laboratuar deneyi yapardı. Sınav gününü, “Eeefendim,
gelecek bugün gizli oturum var” ifadesiyle duyururdu. Dönem sonuna
doğru, 3 yazılı ve bir sözlüyle geçer not alanları “Hadi oğlum, sen eşek oldun,
dooğru çayıra” diyerek bahçeye yollar, kalanları geçer not alıncaya kadar
tekrar tekrar sınava sokarak eşek olmaları için çabalardı.
En
antipatik hocamız da TABUT’tu. Sınav kâğıtlarını okurken bir tarafı dik, bir
tarafı eğik yazılıysa, iki kere iki eşittir dört yerine direkt dört yazılmışsa,
kalem farkı varsa, silinip tekrardan yazılmışsa bunları kuşku ile karşılayıp
kendi tabiriyle istifham (soru işareti) koyarak not kırardı. Bir
de, sözlüdeki çocuğa “Sil tahtayı sil!” komutunu verdikten hemen sonra “Lan
oğlum dur!.. Hemen silgiye ne sarılıyon!” diye azarlardı. Aydaki iki
türlü salınımı anlatırken boyuna salınımı öne arkaya salınarak, enine salınımı
da omuzlarını sağa sola oynatarak tarif etti. Bunu nasıl yazacağımızı ise
açıklamaktan çekindi.
VE BİZLER
Fırsat
bulunca şamata yapılırdı. En zevklisini iri-kıyım ve düşünürken bile bahçeden
duyulacak kadar yüksek sesli Ali Can
yapardı. Cüssesine uygun sinek bulduğunda yakalayıp ayaklarına iki karış
uzunluğunda ip bağlar, ipin ucuna da bebek avucu kadar kağıt takarak bırakırdı.
Sinek sınıfta dolaşırken bütün kafalar, senkrona bağlanmış gibi ister istemez
onu takip ederdi. Bu da en çok Tabut ve Zekiye Hanımın derslerinde olurdu.
UÇAN DOLMUŞLAR
Tabut,
yazılıda her konunun sonunda kitaptan iki soru sorardı. Örnek diyelim; kitapta
21 soru mu var, her sorunun cevabı, önceden ayrı ayrı ve tek tek hazırlanır,
pencere altında bekleyecek görevli arkadaşa teslim edilirdi. Sınav sırasında
sorular yazılınca, incecik iplikle aşağı sarkıtılır ve aynı iplikle cevap
yukarı çekilirdi. Bu işleme “Dolmuş”
deniliyordu. Dolmuş çalıştıranlar en azından 5’i yakalamış sayılırdı. Yine de,
Tabut ne yapar, eder, o önceden özenle
hazırlanmış kâğıttan bile not kırabilirdi.
HER DERS BÖYLE
Bazen
de otomatik tepkiler olurdu. Her hangi bir nedenle, hoca bir öğrenciye kızsın,
sınıfın yarısından fazlası bir anda “Her ders böyle hocam!” diyerek kakafoniyle destek vermiş gibi yapar,
aslında birkaç dakikanın kaynatılmasının yanı sıra deşarj da sağlanırdı.
TEK TEK SİGARA
Liseye
Başladığımızda Müdürümüz Nurullah
Berberoğlu’ydu ve makam arabası faytondu. Kadrolu arabacımız ve atlarımız vardı. Ahır, En Doğudaki binanın bitişiğindeydi.
Arabacımız 90 kuruşluk bir paket bafra sigarasını tek tek 10 kuruştan satarak
nafakasına katkı koyardı. Bazılarına
veresiye de verdiği olurdu. Son sınıftayken yeni Müdürümüz Ömer Lütfi Alpay fayton yerine mavi
otomobile binince sigara kaynağımız yok oldu.
KEŞKE!..
Keşke insanlar her yıl hiç olmazsa bir hafta aynı okulda, aynı arkadaşlarla lise öğrenciliği yapabilse… Ne güzel olurdu. Gerçi artık aynı okul yok!.. Üç yıl önce pilâv gününe katıldım. Bizim lise yok olmuş. Koca bahçeye kocaman kocaman yeni binalar konmuş. Zavallı çocuklara sigara içebilecekleri köşe bile bırakılmamış. Öyle Erkek Lisesi mi olurmuş? Artık günlere katılmıyorum. (NURETTİN ÇELMEOĞLU)

