
EŞEKÇİ
BEZİRGAN
Yanlış bilmiyorsam Uşşak makamındaydı anonsu:
- İyneleeeeee-rip-liiik-le!..
İğneler ve iplikler sözcüklerini kendince lirik kalıp
içinde birleştirimişti. “İyneleeee”
den sonraki heceler arasında uzun es verirdi. Her otuz-kırk adımda bir, tenor
sesiyle tekrarladığı bu bileşik sözcüğü bekleyenlerin sayısı pek çoktu. Orta
boy bir sokağı geçinceye kadar en azından üç-beş kez durdurulur, genelde
pazarlıklı alışveriş yapılırdı. Alıcıları, her yaştan kadınlardı.
Ön tarafı camlı iki koca dolaptan oluşmuş dükkanı eşek
sırtındaydı. Yandan bakıldığında havada
asılı bir camekanın kendiliğinden yürüdüğü sanılırdı. Hayvanın başı ve
kuruğu kolay kolay fark edilemezdi. O
yılların Adanası’nı, bir günde olmasa bile, iki günde sokak sokak gezer,
ihtiyaç sahiplerine ulaşırdı. Çağrıldığı anda, iki dudağını takibi olanaksız
hızla birbirine çarptırıp son sürat giden traktör motoruna benzer ses çıkararak
“Büvrrrrrrsssttt” diye komut verirdi
eşeğine. Belki de eşeği çüş’ten
anlamayan cinstendi ve ancak bu komutla duruyordu.
Tıpkı diğer ergenler gibi, halamın üç kızı da bir yandan
kendilerine, bir yandan da bedeli karşılığı başka kızlara çeyiz hazırlamakta
pek beceriliydiler. İşlerini yaparken de sorularımı cevaplar, zaman zaman tadı
hala damağımda duran masallar anlatırlardı. Bu nedenle de günümün uzunca bir
zamanını bize pek yakın olan evlerinde geçirirdim. Eşekçi bezirgan’ın “İğneleeeee-rip-liiik-le!” sesini
duyunca aralarında konuşup ellerindeki parayı sayarak seyyar dükkanı
karşıladıklarında ben de yanlarında olurdum.
Alışverişlerine defalarca tanık oldum; hiçbir zaman
sordukları ürün için “Yok” cevabını
almadılar. Makarada, çilede, yumakta; her rengin sayısız tonundaki ipliklerden
tutun, her marka için makine iğneleri, toplu iğneler, kordonetler, biyelikler,
rengarenk, biçim biçim düğmeler, dikiş yüzükleri, nakış mekikleri, el
lastikleri, tokalar, taraklar, tığlar, kasnaklar, yağlıklar, tülbentler ve daha
aklınıza gelebilecek neler de neler bulunurdu o iki dolapta.
Pazarlıktan alınmaz, sabır ve soğukkanlılıkla ya “Hadi ossuunnn, seni mi kıracık!”
diyerek karşı teklifi kabul eder, ya da;
- Kurtatmaz (Kurtarmaz),
- Sermiyesi deel (Sermayesi değil),
- Heç para verme al, canın sovusun (sağ
olsun), - Keşke kurtatsa!..
gibi ifadelerle red ederdi.
Eşeği gerçekten simsiyah ve parlak tüylüydü. Hemcinslerine
göre çok daha iri sayılırdı. “Dur”
komutunu aldığı anda zınk diye durur, fakat biraz ileride karpuz kabuğu gibi
akıl çelen atık fark ederse, birkaç adım daha ilerlemekten çekinmezdi. İki-üç
kez, başka eşeklerin anırmasına cevap olarak anırdığına tanık oldum; sesi çok
gürdü. En çok, alışveriş süresince sabırla beklemesine hayret etmişimdir. Çünkü
bezirgan alışverişi öyle kolay kolay bitmezdi. Durduğu her yerde birkaç kadın
başına birikir, sattığı ürünleri inceler, fiyat sorar ve onu bırakıp bir başka
ürüne yönelirdi. Eşekçi bezirgan da en
az eşeği kadar sabırlıydı ki, kutu açıp kutu kapamaktan, etrafındakilere laf
yetiştirmekten bıkmaz, usanmazdı.
Duraklamanın yazılı olmayan süresi dolarken cüzdanlardan,
çıkınlardan, mendillerden çıkan çoğu madeni paralar peş peşe avucuna sayılarak
yolcu edilirdi Eşekçi Bezirgan. Birkaç adım attıktan sonra yine tenor sesiyle
bağırırdı:
- İğneleeeee-rip-liiik-le!..

