BIST 100
10.372,04 -0,10%
DOLAR
41,3560 0,07%
EURO
48,5860 0,02%
GRAM ALTIN
4.845,64 0,36%
FAİZ
40,66 -0,05%
GÜMÜŞ GRAM
56,14 1,62%
BITCOIN
115.866,00 -0,34%
GBP/TRY
56,1267 -0,06%
EUR/USD
1,1734 0,00%
BRENT
66,99 0,93%
ÇEYREK ALTIN
7.922,63 0,36%
Adana Açık
Adana hava durumu
33 °

NURETTİN ÇELMEOĞLU YAZI AİLEMİZDE

Ekran Resmi 2023-04-05 18.19.04

NURETTİN ÇELMEOĞLU YAZI AİLEMİZDE

Adana ve Çukurova Basının önemli isimlerinden birisi olan, Araştırmacı- Yazar ve Gazeteci Nurettin Çelmeoğlu, bundan böyle haftalık yazıları ile, okurlarımızla buluşacaktır. Geçmiş yılların önemli olaylarını ve yaşanmışlıkları, yazıları ile günümüze taşıyacak olan Nurettin Çelmeoğlu’na, yazı ailemize “ HOŞGELDİN” diyoruz.   Sayın Nurettin Çelmeoğlu’nun ilk yazısı olan “SITMA AĞACI” aşağıdaki gibidir.

Araştırmacı Yazar Nurettin Çelmeoğlun’dan  Adana Klasiği:

“SITMA AĞACI”
 

Dut ağacından
dut, elma ağacından elma yeriz. Kiraz, vişne, armut, erik, kayısı ve daha nice ağaçlar,
adlarındaki meyveden nasiplendirir. Ya sıtma ağacı? Sıtma diye bir meyve yok
ki!.. O zaman ne diye sıtma ağacı demişler, taktık kafaya.

Eskiden çok
daha fazlaydı. Yıllar içinde azaldıkça azaldı. Bana göre oldukça yakışıklıdır
Sıtma ağacı. Mahalle aralarında, yolda, meydanda, avlularda boy gösteren, iri
yarı, uzun boylu, ince uzun ve zarif yapraklı ağacımızdır. İlkokulum
Millimensucat’ın bahçesinde, Doğu duvarı boyunca çift sıra dikilmiş sıtma ağacı
sayısı en az kırk kadar olmalıydı. İki sıra arsında çift kale futbol oynardık.

Komşumuzun
avlusunda da vardı. Rüzgar estikçe kasnaklı kuş (uçurtma) saçağı gibi salınan
yapraklarının çok tatlı, dinlendirici ve hüseyni makamındaki ahenkli sesi dalga
dalga yayılırdı. Ara sıra bu ağacın minicik tomurcuğunu koparır, düz yüzeyde
fırıldak niyetine çevirirdim. Hepsi bu değil, yapraklarından da iki şekilde
yararlanırdım. Birincisi, katlayıp üst üste gelen parçaları dişlerimin arasında
sabitleyerek üflemek; çok özgün ve düzgün düdük sesini öyle çıkarırdım. İkinci
yararını da, hafif hafif çiğneyerek ferahlatıcı koku ve tadıyla ağzıma, nefes
boruma ve oradan akciğerime kadar bayram yaptırmak suretiyle görürdüm.

Komşumuz, sık
diyebileceğim aralıklarla budadığı dalları odun olarak kullanırdı. Akşamüstü ev
halkı gölgesine savan-minder sererek sohbet ederler, gün batmak üzereyken de
yer sofrasını hazırlarlardı.

Eski
İstasyonda, Hacıbayram yakınlarında, Kocavezir’de ha bire meyve sandığı çakan
işletmeler vardı. İnleyerek de olsa hiç durmadan dönen hızarda kesilmiş ince,
yassı tahtalar, sayısız delikanlıya dağıtıldıktan sonra kısa sürede sandık
haline getirilirdi. Sandıkçıların iki hünerine hayret etmişimdir; ilki, bir
avuç çiviyi ağızlarına veya dudak arasına alabilmeleri, diğeri de teker teker
ama çok seri hareketle aldıkları çivileri daha tahtaya dokunurken tek çekiçle
sonuna kadar gömebilmeleri… Abartmıyorum, bir sandık için harcanan süre iki
dakika kadar ya tutar, ya tutmazdı.

Yeni kesilen
tahtanın kokusu ile sandık işçilerinin becerisini seyretmek hoşuma giderdi.
Yine izlerken dalıp gittiğim bir gün tahtalardaki kızıl motifler ilgimi çekti.
Ustabaşı gibi dolaşan abiye sordum; “Kariptos böyle olur” dedi. Anlamsız bakmış
olmalıyım ki, “Kariptosu bilmiyon mu yav? Hani var ya sıtma ağacı, o işte,
sıtma ağacı…” Benim için büyük keşif, büyük yenilikti. Sıtma ağacının asrî
adının kariptos olduğunu öğrendiğim için mutlu ve gururluydum. Kariptos’u
başkalarından da işitedururken bir de Okaliptüs çıktı ortaya seneler sonra.
A-aaa, o da sıtma ağacıymış. Neyse, ilim irfan arayanlara kaynak çok; daldık
derya-deniz gibi sayfaların arasına, en hakiki ama Frenkçe isminin Okaliptüs
olduğunu öğrendik.

Giderilen her
merak başka merakların kapısını açıyor olmalı ki, bu kez de neden “Sıtma
Ağacı?” sorgu ve suali ile halvet oldum. İyi ki de olmuşum ki, adının sırrını
şakkadanak çözdüm. Anlatayım; bu Okaliptüs hazretleri, adına kariptos ta desek,
sıtma ağacı da desek, yüreği yanık ağaçmış. Suyu içtikçe içer, içer yine
doymazmış. Mabalı (vebali) söyleyenlerin boynuna, bir günde 400 kilodan 1200
kiloya kadar su tüketebilirmiş. Bu niteliği yüzünden, getirip bataklıklara
dikmişler ki, sivrisinek yuvalarını kurutsun, böylece sıtma illeti de
bataklıkla beraber kurusun. İşe yaramış. Epeyi bir bataklık sıtma ağacı
sayesinde kurumuş.

Bölgemize
gelişi 1885 senesine bağlanır. Adana-Mersin Demiryolunu yapan Fransız ecnebisi,
hat boyunca binlerce sıtma ağacı dikmiş. Ağacın görünüşünü, çabuk serpilişini,
yaprağının şifasını, rüzgardaki hışırtısını sevenler de buldukça dikmişler bir
yerlere.

Bildiğim en
geniş okaliptüs ormanı Tarsus’ta. Bir vakitler Tarsusluyu kırıp geçiren sıtmaya
karşı, o zamanki adı Aynaz Bataklığı olan sulak alana, sallar üstünden fidan
atarak git-git bitmez orman yapmışlar ve sinekten kurtulmuşlar. Sinek
olmayınca, sıtma da olmuyor ya, işte, bu ağacın adı da buradan geliyor…

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için kuralları kabul etmelisiniz.
Yeni bir yorum göndermek için 60 saniye beklemelisiniz.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?