
OKAT OTOBÜSLERİ
Yıl, 1954 olabilir. Haziran ortası ile Temmuz ortası
arasında bir gün. Faytonla Ulus Parkı’na geldik. Ana giriş kapısı önünde otobüs
bekliyoruz. Yan taraflarında ve önlerinde “Okat Otobüsleri” yazılı toplu taşıma
araçlarından biri kalkarken diğeri geliyor. Zayıf, ortadan biraz uzun ve her
zaman açık renk giysili işletme görevlisi gelen her araç daha yaklaşırken
gideceği istikameti bağırarak duyurmaktaydı. Biz, “Bağlara Mafassığmaaazz!..” diye seslenmesini bekliyorduk. Pek çok
Adanalı gibi, işletme görevlisi de Mahfesığmaz’ı Mafassığmaz diye telâffuz
ediyordu.
Şimdiki Barkal Durağının bulunduğu alanlar “İkinci Keli”
diye bilinirdi. Bağımıza, Barkal’ın
arkasına giden dar yolda yüzelli adım giderek ulaşırdık. Evimiz, iki katlı, önü sofalı, tamamen ahşap, üstü
çinko kaplı çardaktı. Önündeki geniş avluyu yaşlı, bir erkek dut ağacı
örtmekteydi. Meyve vermediği için bu tür ağaçlar özellikle seçilirdi. Ev ve
avluya “Oturum” derdik. Suyumuzu tulumbayla sağlıyorduk.
Gün geldi, pamuk çok para etmeye başladı. Bağımızın
oturumdaki dut hariç tüm üzüm tevekleri ve ağaçlar söktürüldü. Burası artık bağ
değil, tarlaydı. Yarıya verildi. Bundan böyle, babamın halaoğlu Yusuf Ağa pamuk
ekecek ve ürün kârı yarı yarıya paylaşılacaktı. Yazın Adana sıcağında kavrulmayalım
diye, yaklaşık bir aylığına ben, bir aylığına da kardeşim halamların Mahfesığmaz
Sekizinci Duraktaki bağına götürülürdük. O gün de bu nedenle Ulus Parkının önündeydik.
Havaalanı, Havaalanı Çamlı ve Yeniistasyon, otobüsleri daha
sık servis etmekteydi. Neden sonra, “Bağlara Mafassığmaaazz” uyarısıyla,
yaklaşan 7 Numaralı Otobüse bindik. Bilet kesen görevli babama yanaştı, iki
büyük bir küçük, o küçük ben oluyorum, için 3 bilet aldı. İki kardeşim kucakta
gidecekti çünkü. Sonradan Aytaç Durak tarafından bulvar haline getirilen
Atatürk Caddesindeki duraklardan birinde araca binen bir başka görevli “Bilet kontroolll!” diye bağırdı. Herkes
elindeki, cebindeki bileti uzatarak kontrole yardımcı oluyordu. Kontrol memuru
belediye personeliymiş. Uzatılan bilete göz atıp yarıya kadar yırtarak iade
etmekteydi. Böylece belediye bilet ücretindeki belediye hissesi de güvence
altına alınmış oluyordu. Anımsadığım kadarıyla büyükler 25 kuruş, öğrenci ve
çocuklar 15 kuruş ödemekteydi.
BİR İŞLETME ANCAK BÖYLE BATIRILIRDI
Okat Otobüsleri 1950’de, Demokrat Parti’nin iktidara
geldiği 1950’de Mustafa Okat tarafından kurulmuş işletmeydi. Belediye ile
varılan anlaşma üzerine, kent içi toplu taşıma işlerini yapma görevini
üstlenmişti. Mustafa Bey’e, duyduğuma göre sonradan oğlu Kemal Okat da yardımcı
olmaktaydı.
Otobüslerin hareket merkezi Ulus Parkının ana giriş kapısının
önüydü. Buradan kalkan araçların son durağı da, başlangıçta Yeniistasyon, ile Havaalanı
idi. İlkbahar ve sonbaharda Kurttepe ile Mahfesığmaz bağlarına biri sabah,
diğeri akşamüstü iki sefer yapan otobüsler yazın çok daha sık gidip gelirdi.
Mahfesığmaz otobüslerini bilirdim; 7 Numarayı Fazıl Abi, 15 Numarayı da Şehmuz Abi kullanırdı.
Adana büyümekteydi. Havaalanı son durağı sırasıyla Çamlı,
Şakirpaşa ve Yeşilevlere uzandı. Yetmedi, Cinali ile Berber Salih’e kadar
ilerledi. Yeni güzergâhlar kuruldu. Otobüs sayısı da artıyordu. 16 Numaralı
gösterişli ve büyük otobüs Yeniistasyon hattında çalışırdı. Adanalı bu araca “Salon”
diyordu. Yanılmıyorsam işletme otobüs sayısını 20’ye çıkarmıştı. Yine de
yetmiyordu. Bazı saatlerde ön ve arka kapı basamaklarını paylaşan beş-altı
yolcuyu görüp üzüm salkımına benzettiğimiz çok olmuştur.
1960 İhtilâli patladı. Bir süre sonra Demokrat Parti kadar Demokrat Parti’ye yakın kişi ve kurumlara karşı cephe açıldı. Hatta bu partiye oy vermiş vatandaşlara da “Kuyruklar” denilmekteydi. Belediye Başkanı Ali Sepici ile Vali Turhan Kapanlı da tutuklular arasındaydı. Başkanlık koltuğuna bir subayın oturduğu belediye, otomatik kapılı otobüsleri getirdi ve Okat İşletmesinin imtiyaz sözleşmesini iptal etti. Okat’lar, bir süre köylere sefer yaparak idare etmeye çalıştılarsa da olmadı. Koca işletme çöktü. Fakat 1950-1960 dönemlerinin Adana’sını gözlerinin önüne getirebilen yaştakiler, Okat Otobüslerini mutlaka göreceklerdir. ( Yazar: Nurettin Çelmeoğlu)