
ZİBİLCİ SÜPÜRGESİ
Bahsetmiştim; çocukluğumuzun Adanasında, yani bundan
60 yıl kadar önce, memleketin yükünü de, yolcusunu da daha çok at
koşulmuş arabalar taşırdı. Ayrıca, merkeb ya da eşek dediğimiz özel
araç sayısı da günümüzde hayal edilemeyecek kadar fazlaydı. Bunlara,
her üç-dört evde bir rastlayacağınız sığırgilleri de eklemek
gerek. O yıllarda hemen her gün mutlaka en az bir kez deve kervanı ile karşılaşırdık.
Lafı nereye getireceğim?.. Kilometrekareye düşen insan
sayısına yakın hayvan sayılabilirdi. Hayvan bu!.. Tuvaleti yok ki gidip
hacetini görsün. Ne yapacak? İhtiyaç duydukça caddeyi, sokağı gübreleyecek. O
kadar olağan karşılanırdı ki, hiç kimse yadırgamazdı. Zaten belediyenin özel görevlileri
vardı. Ellerinde, bir yanı verev kesilmiş ve bir sırığın ucuna çakılmış gaz
tenekesi ile süpürge, kendilerine tarif edilmiş bölge içine düşen gübre
yığınlarını, ki biz buna fışkı ya da mayıs (sığır
dışkısı)derdik, temizlerlerdi.
Görevlilerin günümüzdeki adı çöpçü. Biz, o yıllarda tabii, zibilci derdik.
ÇÖPÇÜ MÜ, ZİBİLCİ Mİ?
Zibil, işe yarayabilecek hurda dışında kalıp da artık
kolay kolay kullanılamayacak her türlü atığı kapsar. Bizim bildiğimiz çöp ise,
ince dal parçası, ince ahşap çubuk, ya da meyveyi dala bağlayan sap gibi
şeyler. “Armudun sapı, üzümün çöpü” yahut “Gözüne çöp
batmış” sözlerinde olduğu gibi… Çöp kebabı mesela?
Atıklara benzediği için değil, et çöpe sıralandığı için bu ismi almış.
Bir şey kaybedildiğinde bazen atık içinde aranması
gerekirdi ve o zaman zibili karıştırmak için çoğunlukla çöp kullanılırdı. Şimdi
siz buna “Çöpü çöple karıştırmak” demeye kalkarsanız anlam
tamamen değişir. Zihnime egemen olmuş kavramlar paralelinde, bana göre zibil sözcüğü
yerinde. İşgüzarlık ürünü ve çok gereksiz nezaketle çöp demişler. Çöp aşağı,
çöp yukarı, gele gele anlamının dışında bir terim olmuş çıkmış. Zibil yerine
çöp denildiğinde temizlenecek, rütbe alacakmış gibi sanki?
Bugün kompost
denilen toprak katkı maddesi var ya; işte o maddeyi de bilimsel bakışla fakat
çocukluğumuzun zamanına giderek değerlendirirseniz, karşınıza yine zibil
çıkacaktır. O yıllarda gübreye zibil de
denilirdi. Çünkü gübre yığınına meyve-sebze artıkları da atılmaktaydı.
Zaten o yılların atığı ile zamane atıkları o kadar farklı ki, insanın inanası
gelmiyor.
BAKINIZ, ANLATAYIM
Çöp kovası diye bir tanım bilmezdik. Bizim
zibil tenekemiz olurdu. Avlunun pek göze batmayan yerine konmuş 20 litrelik,
kullanılmış gazyağı, peynir veya yağ tenekesi… Bakkallardan alınırdı.
Tenekemizde asla plastik, naylon, metal, şişe, ambalaj kağıdı gibi nesneler
bulunmazdı. Poşeti bilmezdik; yoktu çünkü. Onun yerine kese kağıtları olurdu.
Islanmamış, yırtılmamışsa, eve gelen kese kâğıtları özenle katlanıp sonrada
kullanılmak üzere saklanırdı. Metaller, şişeler, cam kırıkları geri dönüşüme
giderdi. Bunun için her gün iki üç kez geçen eskiciler aracılık eder, bu tür
ürünleri satın alırlardı. Yemek, günaha girmemek için zaten dökülmez, çok çok
dilenciye verilirdi. Bir de eski dokuma
ürünleriyle yapılan yaygılar vardı ki, bunu özel olarak işleriz kısmet olursa.
Kısacası, zibil tenekesinde en çok meyve-sebze atıkları ile avluya düşmüş
yapraklar olurdu. At koşulmuş, üstü tahta sandıklı arabasıyla her gün geçen
zibilci tenekeleri boşaltıp mahalleyi temizlemiş olurdu.
ZİBİLCİNİN SÜPÜRGESİ
Zibilci, süpürgesini kendi yapardı. Yapamayan zibilci
olamazdı. Allah tarafından özel olarak hediye edilmiş süpürge çalısı çoktu
çevrede. Uygun yerinden kesilen dalları çeşme yalağında saatlerce
ıslatılıp yumuşatılırdı. Tel yardımıyla sapa bağlandığında, uzun ömürlü
mükemmel sokak süpürgesi olurdu. Esnek fakat güçlü dallardan
oluşmuş bu geniş süpürgeler tek bir hareketle dünya kadar zibili
kaldırabilirdi.
Yıllar sonra bu çalıya rastladım. Tıpkı eski bir
dostla karşılaşmış gibi oldum; duygulandım. Mahallemizin zibilcisi geldi aklıma.
O, tenekelerin gelmesini beklerken
iki-üç dakika sohbet ettiğim zibilci
emmi… Haftada iki üç kez benden bir tas su ister, içtikten sonra da “Ölmüşlerinin
canına değsin yiğenim” derdi. Ölmüşlerin canına değmenin nasıl bir şey
olduğunu anlamazsam bile, iyi bir dilek olduğunu düşünür, sevinirdim.
Süpürge çalısının fotoğrafını çektim. Meraklısı için
sütunuma aldım.