
GELMİŞ AYLARDAN NİSAN ÇOK İYİ BELLEMELİ İNSAN
Bizim
için Nisan Ayı çok önemli. 1920’nin
23’ündeTürkiye Millet Meclisi açıldı. Yedi düvelin işgalinden kurtulan ülkemiz,
Meclisle, resmen Devlet olduğunu dünyaya bir kez daha kabul ettirdi. Böylece, demokrasinin
ilk ve sağlam temeli de atılmış oldu…
NİSAN’IN GİZEMLERİ
Ayların
gizemleri de olur muymuş!.. Şimdikileri bilmem de, eskiden olurmuş. Örneğin, DÜRR-İ ŞAHVAR… Yani; şahlara,
hükümdarlara yakışacak nitelik taşıyan çok iri ve göz alıcı inci. Şu koskoca
dünyanın uçsuuuz-bucaksız okyanuslarında ve denizlerinde milyonlarca, belki de
milyarlarca istiridye varken, yılda, ya da on yılda, belki yüz yılda bir tanesi
ancak böyle bir inci tanesi üretebilir. O derece yani… Bir diğer adı da, DÜRR-İ GİRÂN-MÂYE…
İnanırlarmış
ki, bu dünya malı eden inci tanesinin oluşması için, güneş koç burcundayken
istiridye deniz yüzeyine çıkıp kanatlarını açacak. Kanatlar açıkken, Nisan ayı
bulutundan düşecek ilk damla da
gelip gelip bu istiridyeyi bulacak. İşte, o damla, bir süre sonra, güneş yengeç
burcuna girdiğinde kocaman mı kocaman,
güzel mi güzel bir inci tanesi olacak… Hesaba bakınız, hesaba… İstiridye
koç burcunda su yüzüne çıkacak, çıkmışken kanatlarını açacak, Nisan’ın ilk
yağmur bulutu da gelip nişan alacak ve ilk damlasını kanatların ortasına
düşürecek… Yetti mi? Yok vallahi,
yetmedi; bir de, insan oğlu, Allah’ın işine bakınız ki, o kadar deniz
yaratıkları içinden gelip de bunu bulacak…
NİSAN’IN HÜNERLERİ
ŞAŞIRTIR NEFERLERİ
Yılan
dediğimiz sürüngen de, zehir kesesine maya olarak Nisan yağmurunun damlasını
beklermiş yine eski inanışa göre. O damlayı kaçırırsa, zehir sahibi olamazmış…
Osmanlı
sarayındaki kiler koğuşu görevlileri Nisanın ilk yağmur suyunu toplayıp padişahımız efendimiz, zıllullah-fil-arz,
yani Tanrı’nın yer yüzündeki gölgesi kabul edilen Şevketlû Sultanımıza
sunarlarmış.
Mevlâna
Türbesindeki işlemeli, kazan büyüklüğünde tas Nisan’da, kubbe-i hadara (yeşil türbe)
üstüne düşen yağmurla doldurulur, şifa niyetine dağıtılırdı. Dervişler de,
sarıklarının ucunu bu suya batırarak kutsallığından pay aldıklarına inanırdı. Elbette
Nisanîn bizler için de önemi var; yer yüzü yeşillenir, ağaçlar çiçeklenir, kuru
dallar filizlenir, yağarsa da, toprak gönenir.
GELELİM 1868’E…
1868
Yılının 1 Nisan günü, hak-hukuk tarihimizde çok, ama çoook önemli, belki de en
önemli kilometre taşı dikildi. O gün, “Adliye’nin
Bağımsızlığı” ilkesi kabul edildi ve Şûra-yı
Devlet, (Danıştay) kuruldu. Bugün “HAK-HUKUK ADÂLET!” diyenlerin dikkatine sunulması gereken olaydır
bu.
VE 1909 VE ADANA
1909
yılının Nisan Ayı Adana Tarihinin en kanlı olaylarına sahne olmuştu. 1907’ye
kadar abi-kardeş, abla-bacı geçinen Ermeniler ve Müslümanlar arasında
ayrı-gayrı yoktu. Birbirlerinin bayramını kutlar, düğünlerine, cenazelerine
katılırlardı. Aslında Ermeniler çok daha iyi durumdaydı; cizye denilen bedeli ödeyerek askere gitmezler, her türlü zenaat
işiyle dünyanın parasını kazanırlardı.
1907’den
itibaren, İngiliz’in, Fransız’ın ve biraz da Rus’un yer altı faaliyeti ve maddi
destekleriyle bozguncular harekete geçti. Hikâye uzun, kısadan gidelim, 14
Nisan 1909’da, kim başlattı, nasıl başlattı bilinmez, İğtişaş denilen kargaşa patladı ve o gün, New York Times Gazetesine
göre, “Çoğu Müslüman 4500 Adanalı” can verdi. Olaylar bastırıldıysa
da, Nisan’ın son haftasında tekrar patladı ve Adana’nın yarısı yandı, binlerce
ölünün kanıyla Seyhan Nehri kızıla boyandı.