
HEM “TASARRUF” DEDİLER HEM
UNU BASMA ÇUVALLA SATTILAR
Kurtuluş
Savaşı ve sonrasında başlatılan ekonomik devrimler, hemen ve öyle kolay başarılamadı. Ulus olarak büyük
sıkıntılar çekildi. Basma elbise ve çarıkla
kışları geçirdik. Un torbası yapacak çuval bulamadık. Nedeni ise, çuvalın ham
maddesi olan kaneviçenin yurt dışından getirilmesi gerekiyordu. Onun yerine, basma
bezden dikilmiş dolu -dolu çuvallar. İçlerindeki un, bildiğimiz ekmeklik,
böreklik, çöreklik un. Şimdi bazıları kalkıp “Ne var bunda?” diyebilir.
Amenna, herkesin takdirine saygımız var. Velâkin, fotoğrafın 1939 yılında çekildiğini, yani, darlık-yokluk zamanlarında çekildiğini
söylersem ne diyeceksiniz? Dahası var, dahası; unu ham bezden dikilmiş
çuval dururken, çok daha pahalı basma
bez içinde tasarruf amaçlı sattıklarını da söylersem asıl o zaman ne
diyeceksiniz?. Merak ettim doğrusu…
MERAKINIZI GİDEREYİM
Yıllarca
süren savaşlardan sonra, memleketin neredeyse tamamına yakını elden gitmiş. Bize
bırakılan ufacık toprak parçası da çoklukla yangın yeri, harabe. Şansımız
varmış, Mustafa Kemâl derler, bir dâhi
komutan “Misak-ı Millî” dediği
günümüz topraklarını ele geçirip, yepyeni bir devlet kurmuş. Elde yok, avuçta
yok!.. Üstelik Osmanlı’nın kervanlar
yükü sayılabilecek borçları da sırtımızda. Savaş Seferberliğinden zaferle
çıkmışız. Ardından tasarruf seferberliğine girişmişiz. Elden geldiğince her
gereksinimimizi hem ailede, hem devlette kendimiz karşılamak üzere bilenmişiz.
İşte,
ekonomik kurtuluş savaşını inanç ve güvenle sürdürürken, analar, un çuvallarını
ziyan etmemiş, çocuklarına elbise dikmek için kullanmış. Uncular da, bakmışlar ki çuvallar elbise oluyor, bir kısım ürünlerini
de basma bezden diktirdikleriyle sürmüşler piyasaya... Yani, son zamanlarda
çok duyduğumuz “tasarruf” kavramını
tersine çevirip, tasarruftan itibar
sağlamışlar. Böylece, kızlarımız, erkek çocuklarımız basmadan elbiseye
kavuşmuşlar. O koşullara bakarsak, bu da bir devrim sayılabilir.
DAHASI DA VAR!
Dedik
ya, herkes kendi gereksinimini kendi karşılamaya çalışmış o yıllarda. Örneğin ipek üretmişler, pamuk, keten
üretmişler, yetiştirdikleri üç beş koyunun sütünden olduğu kadar, yapağısından
da yararlanmışlar. Lifleri, usulüne göre hazırlayıp el çıkrıklarında
(kirmen diyelim) iplik haline getirip, basit tezgâhlarında dokumuşlar ya da
örmüşler.
Şu
da var, o zamanki giysiler Pier Cardin
veya Gucchi ya da Vakko-Makko gibi görünmüyorsa da,
tamamen kanıksanmış. Kimse, kimseyi giydiklerinden, yada giyemediklerinden
dolayı aşağılamamış. Bizim çocukluğumuzda da yamalı giysilere pek sık
rastlanırdı. Terziler, eskimiş ceket ve
paltoları ters-yüz ederek yenilerdi. Tek kusur, ceketin yaka cebi soldan
sağa geçmiş olurdu. Ama bu da asla dikkat çekmezdi.
Bütün
bunlar ve buna benzer sayısız uygulamalarla, Devlet Uluslararası plâtformlarda
büyük itibar kazanmış, saygın ülke olmuş. Bu da gösteriyor ki, Ulu Önderimiz
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşlarının kurarak, devrimleri ile de
saygınlaştırdığı, Türkiye Cumhuriyetinin büyüklüğünün asla tartışılamayacak bir
gelişimi olmuştur.
DİP NOT
Konuk Yazarlarımızdan Araştırmacı -Gazeteci Sayın Nurettin Çelmeoğlu’nun, Gazetemizde çıkmaya devam etmekte olan yazılarının büyük rağbet görüyor olması üzerine, kendisi bu yayınları kitaplaştırma kararı almış olup, çalışmalarını başlatmıştır. Kendisine teşekkür ediyor, başarılar diliyoruz. Pozantı Gazetesi