BIST 100
11.165,85 -0,15%
DOLAR
41,2835 0,04%
EURO
48,8487 0,16%
GRAM ALTIN
4.857,03 0,00%
FAİZ
39,71 0,18%
GÜMÜŞ GRAM
55,33 0,00%
BITCOIN
115.981,00 0,28%
GBP/TRY
56,3184 0,09%
EUR/USD
1,1816 0,03%
BRENT
67,93 -0,79%
ÇEYREK ALTIN
7.941,24 0,00%
Adana Parçalı Az Bulutlu
Adana hava durumu
27 °

OYUN ZAMANLARIMIZ

Ekran Resmi 2023-04-05 18.19.04

Araştırmacı Gazeteci Nurettin Çelmeoğlu:

OYUN
ZAMANLARIMIZ

Çocukluğumuzun
Adana’sında şaşmaz oyun zamanlarımız olurdu. Her yıl, diyebilirim ki aynı
haftalarda tekrar ederdi “zamanlarımız”.
Tapa zamanı, kulüp zamanı, fırındak
zamanı, yılan çizgisi zamanı, kasnaklı zamanı, cıncık (zam gülle) zamanı, çelik-
çomak  zamanı, sek -sek zamanı
aklıma
gelenler.

TAPA diye, gazoz şişelerini
örten çıkan içi mantarlı yuvarlak tenekeye derdik. Halen de aynı kapaklar, içi
mantar yerine plastikle sıvanmış olarak kullanılıyor. İşte, o tapaların ayrı
ayrı değeri olurdu. Renkli baskılı
olanlar daha değerli, yazısız olanlar ise en az değerli sayılırdı.
Çağlayan
Gazozunun tapası 100’lük sayılacak kadar albeniliydi örneğin.  Oyun için 80-100 santim kadar çapı olan ve en
çok kömürle, pek az tebeşirle; yok, zemin
toprak ise ucu sivri çubukla
çizilen daire gerekirdi. Bunun on-on beş adım
uzağına yapılmış düz çizgide duran oyuncular, daire içine istif edilmiş tapa
sütunlarına “zıypak daş” (kaygan taş) atarak daire dışına
çıkarabildiği tapaların sahibi olurdu. İkinci oyuncu, kalan tapalara taş
fırlatırdı. Böyle böyle, daire içindeki tapalar bitinceye kadar sürdürülürdü
her parti. Başlama önceliği ise, önceden, attığı taşı daireye en çok
yaklaştıranındı. Taşlar, büyük çoğunlukla, eski Adana’da çok kullanılan ince
tuğlaların ıslatılıp betona sürtülerek biraz daha inceltilmesiyle elde
edilirdi.

KULÜP de, karton sigara
kutularının baskılı ön yüzlerinin kesilmesiyle sağlanırdı. Her sigaranın ayrı
değeri olurdu. Yanılmıyorsam “Üç atlı”,
yani Sipahi 1000’lik, Boğaziçi 500’lük, Yeni Harman ve 200’lük, Yenice
ve Kulüp
100’lük, Gelincik ve Bahar
ise 50’likti. En çok bulunan, en düşük değeri, en az bulunanı da en yüksek
değeri taşırdı. Oyun, tıpkı tapa gibi oynanırdı.

FIRINDAK diye bildiğimiz
gerecin topaç olduğunu çoook
sonraları öğrendim. Okulda, “Küçücük bir
topacım var ucu süslü kırbacım var”
şarkısını öğrettiklerinde bile, topacın
fırındak olduğunu bilmiyordum. Kırbaç da, arabacının kullandığı, gerçekten de
ucu süslü kamçıydı bana göre; biz,
fırındağı çevirecek ipi kaytan diye bilirdik.
Fırıldak da değildi bizimki;
çünkü “fırıldak”, rüzgâr gülünün
adıydı. Fırındağın da çeşitli oyun biçimleri vardı. Hartlap ağacından yapılan
ağır ve sağlam fırındağı adı da hartlap’tı
zaten. Değerliydi. Dönerken ele alındığında metal diş acıtıyorsa “elde demir”, acıtmıyorsa, “elde sinek” sınıfına girerdi.
Fırındak, hadi topaç diyelim, hakkında yazılacak çok şey var da, o kadar
yerimiz yok şimdi...

KASNAKLI KUŞ Zamanı en çok sevdiğim, en
fazla ilgilendiğim dönemdi. Şimdi hayretle düşünüyorum, kargı bulmakta hiç zorlanmazdık. Uygun çaptaki kargıdan altı-yedi
karış, çocuk karışı tabii, kesip bundan üç çıta elde ederdik. Çıtaları tam
ortasından bağlayıp açtıktan sonra, uçlarından ipi gere gere birbirine
bağlayarak elden geldiğince düzgün altıgen yapmış olurduk. İşte bu düzenek, kasnaktı. Kaplayacağımız renkli, ince pelür kâğıtlar
bakkallarda “tabak” ya da “kuş tabağı” diye satılırdı. Kâğıtlar,
gövdeye verilecek biçime göre düzgünce parçalara ayrılır ve bu parçalar
birbirine sıvılaştırılmış hamurla yapıştırılırdı. Böylece elde edilen rengârenk
parçalı levha, kasnağa göre, biraz genişçe kesilip gergin iplere yapıştırılınca
gövde ortaya çıkardı. Yatay çıtanın ucuna birer saçak, ve alt uçlara bağlanmış
(Y) şeklindeki kuyruktan sonra tamamlanmış olurdu kasnaklı kuş.. Üst iki uçtan
ve ortadan gelen iplikle yapılmış piramit
şekilli bağlantı kasnaklının terazisi
olur, bu da, kelep adı verilen çubuk üstüne sarılı ip yumağına bağlanırdı. .
Kuyruk, incecik kesilmiş şeritlerin sık aralıklarla ip üzerine dizilerek
yapılırdı. Önceleri 10 kuruşa mal edebildiğimiz kasnaklıları, sonraları 15
kuruşa ancak üretebiliyorduk. Bunlar da, renkli 6 tabak ve bir çile kasnaklı
kuş ipliğinin bedeliydi.

Bu
saydıklarımın pek çoğu, arada sırada istisnalar olsa da, erkeklerin oyunuydu.
Kızlar sek-sek oynar, ip atlardı. Kızlı-erkekli oyunlar da olurdu; “Yağ satarım, bal satarım. Ustam ölmüş ben
satarım”
     bunların yaygınıydı. Bir
de, nasıl olduğunu unuttuğum ve müzikal “Aç
kapıyı bezirgânbaşı”
türküsüyle oynananı vardı.

O
yıllarda oyun salonlarımız mükemmeldi; şöyle mükemmeldi, avlu kapımızı açınca
kendimizi oyun sahasında, yani sokakta bulurduk. İnanmak zor, hem de çok zor ama, cep telefonlarımız bile yoktu o
yıllarda
. Temel eğitimimiz iki bacaklıydı zaten; biri aile, diğeri de oyun
oynadığımız sokaklar…

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için kuralları kabul etmelisiniz.
Yeni bir yorum göndermek için 60 saniye beklemelisiniz.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?