1xbet betist supertotobet
Pozantı Gazetesi
webmaster forum

OYUN ZAMANLARIMIZ

OYUN ZAMANLARIMIZ
Bu haber 23 Kasım 2023 - 10:24 'de eklendi ve 528 views kez görüntülendi.

Araştırmacı Gazeteci Nurettin Çelmeoğlu:

OYUN ZAMANLARIMIZ

Çocukluğumuzun Adana’sında şaşmaz oyun zamanlarımız olurdu. Her yıl, diyebilirim ki aynı haftalarda tekrar ederdi “zamanlarımız”. Tapa zamanı, kulüp zamanı, fırındak zamanı, yılan çizgisi zamanı, kasnaklı zamanı, cıncık (zam gülle) zamanı, çelik- çomak  zamanı, sek -sek zamanı aklıma gelenler.

TAPA diye, gazoz şişelerini örten çıkan içi mantarlı yuvarlak tenekeye derdik. Halen de aynı kapaklar, içi mantar yerine plastikle sıvanmış olarak kullanılıyor. İşte, o tapaların ayrı ayrı değeri olurdu. Renkli baskılı olanlar daha değerli, yazısız olanlar ise en az değerli sayılırdı. Çağlayan Gazozunun tapası 100’lük sayılacak kadar albeniliydi örneğin.  Oyun için 80-100 santim kadar çapı olan ve en çok kömürle, pek az tebeşirle; yok, zemin toprak ise ucu sivri çubukla çizilen daire gerekirdi. Bunun on-on beş adım uzağına yapılmış düz çizgide duran oyuncular, daire içine istif edilmiş tapa sütunlarına “zıypak daş” (kaygan taş) atarak daire dışına çıkarabildiği tapaların sahibi olurdu. İkinci oyuncu, kalan tapalara taş fırlatırdı. Böyle böyle, daire içindeki tapalar bitinceye kadar sürdürülürdü her parti. Başlama önceliği ise, önceden, attığı taşı daireye en çok yaklaştıranındı. Taşlar, büyük çoğunlukla, eski Adana’da çok kullanılan ince tuğlaların ıslatılıp betona sürtülerek biraz daha inceltilmesiyle elde edilirdi.

KULÜP de, karton sigara kutularının baskılı ön yüzlerinin kesilmesiyle sağlanırdı. Her sigaranın ayrı değeri olurdu. Yanılmıyorsam “Üç atlı”, yani Sipahi 1000’lik, Boğaziçi 500’lük, Yeni Harman ve 200’lük, Yenice ve Kulüp 100’lük, Gelincik ve Bahar ise 50’likti. En çok bulunan, en düşük değeri, en az bulunanı da en yüksek değeri taşırdı. Oyun, tıpkı tapa gibi oynanırdı.

FIRINDAK diye bildiğimiz gerecin topaç olduğunu çoook sonraları öğrendim. Okulda, “Küçücük bir topacım var ucu süslü kırbacım var” şarkısını öğrettiklerinde bile, topacın fırındak olduğunu bilmiyordum. Kırbaç da, arabacının kullandığı, gerçekten de ucu süslü kamçıydı bana göre; biz, fırındağı çevirecek ipi kaytan diye bilirdik. Fırıldak da değildi bizimki; çünkü “fırıldak”, rüzgâr gülünün adıydı. Fırındağın da çeşitli oyun biçimleri vardı. Hartlap ağacından yapılan ağır ve sağlam fırındağı adı da hartlap’tı zaten. Değerliydi. Dönerken ele alındığında metal diş acıtıyorsa “elde demir”, acıtmıyorsa, “elde sinek” sınıfına girerdi. Fırındak, hadi topaç diyelim, hakkında yazılacak çok şey var da, o kadar yerimiz yok şimdi…

KASNAKLI KUŞ Zamanı en çok sevdiğim, en fazla ilgilendiğim dönemdi. Şimdi hayretle düşünüyorum, kargı bulmakta hiç zorlanmazdık. Uygun çaptaki kargıdan altı-yedi karış, çocuk karışı tabii, kesip bundan üç çıta elde ederdik. Çıtaları tam ortasından bağlayıp açtıktan sonra, uçlarından ipi gere gere birbirine bağlayarak elden geldiğince düzgün altıgen yapmış olurduk. İşte bu düzenek, kasnaktı. Kaplayacağımız renkli, ince pelür kâğıtlar bakkallarda “tabak” ya da “kuş tabağı” diye satılırdı. Kâğıtlar, gövdeye verilecek biçime göre düzgünce parçalara ayrılır ve bu parçalar birbirine sıvılaştırılmış hamurla yapıştırılırdı. Böylece elde edilen rengârenk parçalı levha, kasnağa göre, biraz genişçe kesilip gergin iplere yapıştırılınca gövde ortaya çıkardı. Yatay çıtanın ucuna birer saçak, ve alt uçlara bağlanmış (Y) şeklindeki kuyruktan sonra tamamlanmış olurdu kasnaklı kuş.. Üst iki uçtan ve ortadan gelen iplikle yapılmış piramit şekilli bağlantı kasnaklının terazisi olur, bu da, kelep adı verilen çubuk üstüne sarılı ip yumağına bağlanırdı. . Kuyruk, incecik kesilmiş şeritlerin sık aralıklarla ip üzerine dizilerek yapılırdı. Önceleri 10 kuruşa mal edebildiğimiz kasnaklıları, sonraları 15 kuruşa ancak üretebiliyorduk. Bunlar da, renkli 6 tabak ve bir çile kasnaklı kuş ipliğinin bedeliydi.

Bu saydıklarımın pek çoğu, arada sırada istisnalar olsa da, erkeklerin oyunuydu. Kızlar sek-sek oynar, ip atlardı. Kızlı-erkekli oyunlar da olurdu; “Yağ satarım, bal satarım. Ustam ölmüş ben satarım”     bunların yaygınıydı. Bir de, nasıl olduğunu unuttuğum ve müzikal “Aç kapıyı bezirgânbaşı” türküsüyle oynananı vardı.

O yıllarda oyun salonlarımız mükemmeldi; şöyle mükemmeldi, avlu kapımızı açınca kendimizi oyun sahasında, yani sokakta bulurduk. İnanmak zor, hem de çok zor ama, cep telefonlarımız bile yoktu o yıllarda. Temel eğitimimiz iki bacaklıydı zaten; biri aile, diğeri de oyun oynadığımız sokaklar…

Etiketler :
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER