DOLAR38,4615% 0.03
EURO44,0034% 0.01
STERLIN51,8053% 0.02
FRANG46,8023% -0.22
ALTIN4.112,27% -0,49
BITCOIN95.285,672.218
Hayriye EroğluTÜM YAZILARI

SUGEDİĞİ MAHALLESİ

Yayınlanma Tarihi :
SUGEDİĞİ MAHALLESİ

SUGEDİĞİ MAHALLESİ

Çocukluğumuzun Adanasında birkaç kaç mahalle vardı. Kuzeyde, Atatürk Parkı’ndan öte ev yoktu. İstasyondan sonrakiler de zaten yazın gidilen bağ evleriydi. Güney hattı da, Sugediği’nden başlar, Hacıbayram’da kırılıp Erkek Lisesi’ne kadar devam ederdi. Daha güneyindeki alanlar ise sayısız beygir dolaplarının suladığı bahçelerdi. Buralarda, denilebilir ki, dönüme bir veya en çok iki nüfus düşerdi.

Doğu tarafı da, ırmakla sınırlanır, yine Sugediğinden başlayıp Salcılar’da, yani Cumhuriyet Caddesi’nde biterdi. Karşıyaka’daki nüfus, kayda alınmayacak kadar azdı.

O zamanın meskûn mahalle sayısı, Mermerli, Tepebağ, Sugediği, Hanedan, Sarıyakup, Bakırsındığı, Hacıbayram, Döşeme, İstiklal, Hurmalı, Yüksekdolap, Çarçabuk, Reşatbey, Hacısofu, Çınarlı, Alidede, Sarıyakup, Tabakhane (Debbağhane) ve şu anda anımsayamadığımız birkaçı ile sınırlıydı.

Sugediğini ele alalım. Bilir misiniz neden Sugediği demişler?

Şunun için demişler; çünkü oralar su gediği imiş… Çok net olmadı değil mi? Açalım o halde…

Efendim, Eski Vilâyet binamızın olduğu alan Güneyinden tutun, Hasanaa (Hasan Ağa) Camii’nin güneyinden taa Saydam Caddesine kadar olan alanlar, bir vakitler Seyhan Nehri’nin istilası altında imiş. Yani, nehir, Taşköprü’yü geçtikten birbuçuk-iki kilometre kadar sonra, sağ sahilde içeriye giriyor ve bir koca göl yapıyormuş. Bu göle de, su tarafından yapılmış gedik anlamında “Su gediği” denilirmiş.

Gel zaman, git zaman, 18’inci yüzyıla doğru, bu gediği dolduran suyun etrafına göz alıcı bahçeli konaklar yapılmış. Hele ki 1860’lı yıllarda Adana’yı istila eden Avrupa ahfadı için yeni yalılar, bahçeli evler birbirini takip etmiş. Yani, Sarıyakup Mahallesi’nin omurgası o zamanlar atılmış.

İnsanoğlu doğa’nın neresine el atarsa, orası bozulur… Belki de aynı nedenle burada da su gediği önce yavaş- yavaş olsa bile sonradan hızla dolmuş. Ne kadar hızla dolmuş, onu da şöyle anlatmaya çalışalım. 1920-21 yıllarında Adana’yı yöneten Fransızlar zamanında yapılmış haritaya göre, su gediği yavaş yavaş orası burası dolmuş bir yarı bataklık gibi. Demek ki, seddeye kadar dayanan mahalle haline dönüşü, 30’lu yıllara falan denk gelir. Muhayyile ile ifade ediyoruz; atamız bakmış ki burası bir mahalle oldu, isim gerek, “Ne olsun, ne olsun?” diye fikir alışverişinde bulunmuştur elbet:

Anniycaın, burası da eyitten bir mahalle oldu, isim koymak gerek!

Neresini diyon gadasını aldığım?

Şu senin su gediği var tamaaan (hani, var ya, anımsa), orası doldu ya!

Heye be, hakkaten de dolmuş. Bayaktan (sabahleyin) ordan geçtim, ben de tahayyürle (hayret ederek) baktım. Gendi gendime, (Bak lan hele şu su gediğine) dedim, (dün neydiii, bu gün n’oolmuş!..)

Sahih (sahi), su gediği diye bişey kalmamış, sırf mahalle Allah’ıma, Kitabıma…

Velhasıl, “su gediği aşağı, su gediği yukarı” derken insanlar isim araya dursunlar, millet yer tarif ederken “Su gediğinde oturuyoruz…” falan demeye başlamış. Bir de fark etmişler ki zaten mahallenin kadiiim zamandan gelme adı var. “Aamaaan…” demişler, “Bundan iyi isim mi bulunacaktı zati, varsın burası da Sugediği Mahallesi oluversin…”

Bize gelince, her ne zaman sohbette “Sugediği” geçse, aklımıza Kadıköy’ün ünlü suböreği gelir ki, eskiden çok lezizdi, mis gibi kokardı. Şimdi ise, ne o sugediği vaaar, ne de o ünlü nefis su böreği… Açıkçası, insanlık yapmışız, her şeye su koyuvermişiz… Halen de su koyuvermeye devam eylemekteyiz  cem-ü-cümle, yani hep berabeR… Yazar: Nurettin Çelmeoğlu