1xbet betist supertotobet
Pozantı Gazetesi
webmaster forum

KÜRRÜK, MERKEP

KÜRRÜK, MERKEP
Bu haber 15 Haziran 2023 - 14:55 'de eklendi ve 454 views kez görüntülendi.

KÜRRÜK, MERKEP

Sözlüğe bakarsanız “kürrük” değil, “kürük” olarak yazılmıştır. Sözcükteki çift (R) vurgusu Adana ağzı gereği sayılır elbette. Hatta eşek bile Adanacada eşşek’tir. Kürrük, merkebin çocuğudur. Merkep, malûm, eşeğin nezaketen ambalajlı adı olur. Saygın biriyle konuşurken “Eşeğe binip gittim” yerine “Merkebe binip gittim” demek daha münasip düşer. Yine, sözlüğe göre, kürük eşeğin veya atın yavrusuymuş. Çocukluğumun Adana’sında ise bebek ya da çocuk yaştaki eşek yavrusuna “sıpa” yahut “sıppa”, artık yük taşımaya hazır delikanlısına da “kürrük” denilirdi. Atın tıfılına da tay derdik…  FELEĞİN SİLLESİ DEĞİL EŞEĞİN TEKMESİ AĞIR!

Eşek tekmesinin nasıl bir şey olduğunu yedi veya sekiz yaşımda öğrendim. İnanınız, “Feleğin sillesi mi yoksa eşeğin tekmesi mi?” sorusuna cevap vermek zor. İkisi de birbirinden fena. Söylediklerimi, o yılların yaygın tabiriyle “eşşek depiği” yememiş olan kavrayamaz.

Temmuz sıcağından korunmam için birkaç haftalığına halamların Mahfesığmazdaki(*) bağlarına gönderilmiştim. Her sabah kalkar kalkmaz dere denilen yamaca uzanıp önce iki üç tane dikenli incirle başlar, ardından bildiğimiz incirlere yönelirdim. Genelde bir gün önceden belirlediğim incirlerden balını çıkarmış olanları seçip kahvaltı öncesi eftiklenirdim (**).

O kara günün sabahında da incir seçerken bana doğru yaklaşan eşek gülüyor gibiydi. Dikkat kesilip ağız hareketlerini takibe aldım. Kısa aralıklarla gülüyordu bence. Arkadaşlık önerisi gibi algılayıp yaklaştım. İşte, o dakikada değil, o saniyede kapkara kesilen gök yüzüne doğru korkunç acılar içinde uçtuğumu fark ettim, o kadar… Bayılmışım. Nasıl bir çığlık atmışsam, bağ ehlini baş ucumda gördüm. Tırnaklarım sökülmüş gibi ağrı senfonisini çalıyor, karın boşluğumda katranlar kaynıyor gibiydi. Kendime geldiğimde, hayvanın sahibi olan halaoğlumu zavallıyı gebertircesine döverken gördüm. Kendi taşıtıydı. Sabah işe götürür, akşam getirirdi.

KADERDE EŞEKTEN

DÜŞMEK DE VARMIŞ

Yaş ya yirmi ya da bir yıl aşağı, bir yıl yukarı… Osmaniye’nin Sakızgediği Köyünde düğün davetlisiydik. Saatlerce yürüyerek gidilen yerdi. Geceyi orada geçirdik. Sabah, köyün gençleriyle sohbetteyken konu eşeğe geldi. Hiç binmediğimi öğrenince öyle bir baktılar ki, kendimi Uranus’tan çıkıp kahve içmek üzere dünyaya gelen UFO yolcusu gibi hissettim. Nereden buldularsa, acele bir eşek getirdiler. İyi de, bisiklet değil ki aç bacağını otur… Koskoca eşek bu!.. Anladılar, irice bir kaya parçasına çekip basamak olanağı sağladılar. Semer yok; zavallının beli incinmesin diye ön ayaklarına doğru yerleşmeye çalıştım. Birlikte gittiğim arkadaşım Abdülkadir eşeğe şapka takıp fotoğrafımı çekti. Hayvan, başındakinden kurtulmak istemiş olmalı, yere eğilince tutunamayıp tırabzandan kayar gibi, fakat istem dışı, yeryüzüne ayak bastım. Neyse ki eşeklik edip ben kayarken başını kaldırmadı. Kaldırsaydı “eşekten düşmüş gibi” olurdum mutlaka.

EŞEK ZEKİDİR VE

MUSİKİŞİNASTIR

Büyüklerimiz, dağ yolunun tee asırlar önce eşekler tarafından açıldığını anlatırdı. Defalarca duydum; bu zeki hayvan yokuşa sürdüğünüzde doğru çıkmaz, biraz sağa, biraz sola yürüyerek yolu uzatır, buna karşın yokuş zorluğundan kurtulurmuş. Böyle böyle, tepelere ulaşan yollar uzuuun yıllar önce açılmış. Bir yolda ciddi veya tehlikeyle karşılaşılırsa, bir daha o yola sürmek neredeyse olanak dışıymış. Beni “depikleyen” eşek de akıllıydı. Halaoğlu akşam bağa dönerken semer üstünde uyur, hayvan o karanlıkta asla şaşırmadan bağa ulaştırdığında uyandırılırdı.

Bir dönemin büyük üstadı Refii Cevat Ulunay da çalıştığı gazeteye gidip gelmek için çiftlik evinden eşekle çıkıp banliyö istasyonuna gelir, akşam de trenden inip aynı eşekle eve dönerdi. Bu mâsum ve çilekeş taşıt için çok övgüler yazmıştı Ulunay. Birinde de musikişinas olduğunu belirtip “Anırması mahur makamındadır” diye kanıtlamıştı iddiasını.

(*) : Mahfe: Deve yolcularını güneşten, yağmurdan korumak amacıyla çatılmış örtü ile yük taşımak üzere iki yana konulmuş sandıklar. Mahfesığmaz yolunun iki yanı her yıl dal budak salan innep çalılarıyla kaplı olduğunda kervan buradan geçerken zorlanırmış. Mahfesığmaz adı işte bu dar yoldan kaynaklanmıştır.

(**): Eftiklenmek: Biraz bu, biraz şu yiyecekten aralıklarla azar azar yiyerek oyalanmak.   ( Yazar: Nurettin Çelmeoğlu)

Etiketler :
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER